Başkaları tarafından belirlenmiş hayatlar yaşıyoruz. Özgür olduğumuzu sanıyoruz, inançlarımız bile birilerine rant sağlıyor. Birilerine karşı, birilerinin yanında mitingler düzenleyip bazen hayatlarımızı bile feda ediyoruz. Her şey “onlar” daha güçlü, daha zengin olsunlar diye…
Sabah akşam kimilerimiz günde 18-20 saat çalışarak “zengin” dediğimiz insanlar tarafından kabul görmek, o sınıfa dahil olabilmek için ne şaklabanlıklar yapıyoruz. Kontör ya da dakika alacak paramız yokken bir araba parası bayılıyoruz telefonlara, benzin almaya zorlanırken BMW’lere binmeye çalışıyoruz. Tabiki insanların özel zevkleri, hobileri yada özendiği şeyler olabilir. Ama hayat neden bu kadar zor? Birileri bir ailenin yıllık harcamasından çok, parayı çöpe atarken neden birileri ekmek almakta zorlandığı için aile huzuru kaçıyor? Birileri “Tükenmişlik sendromu” yaşadığı için işi gücü bırakıp bodrumda domates yetiştirirken diğeri neden bedensel engelli olduğu halde çalışmak zorunda?
400 bin liraya 3+1 veya 58 metrekare daire sahip olabilmek için hayatımızın sonuna kadar çalışmak zorunda kalıyoruz. Çoğumuz değil dünyayı, kendi ülkemizi bile gezmemiş görmemişiz en büyük hayalimiz mobilyalarımızı yenilemek, arabamızda cep telefonlarımızda bir üst modele geçmek. Hayat şartları neden vizyonumuzu bu kadar daraltıyor.
Sizin hiç her şeyini satıp dünyayı gezmeye çıkan bir yakınınız oldu mu? Benim olmadı (çok nadir vardır belki)
Yılbaşı çekilişleri öncesi “büyük ikramiye” ile ilgili sokak röportajlarını bir izleyin lütfen, insanlarımızın hayallerini dinleyin daha büyük bir ev, son model araba, onu alırım bunu alırım vs.
Daha hayal kurmayı bile beceremiyoruz biz.
Kendi yaratığımız konforlu hapishanelerde yaşamak son model arabaya binmek, yeni mobilyalar almak bizim hayallimiz bu.
Çünkü hayatları boyunca ev, araba taksiti ödeyen, hiç çılgınlık yapmamış, hayal kurmaya kalksak başımıza icat çıkarma diyen ebeveynlerle büyümüşüz.
Sigortalı bir iş, yeni kıyafetler, telefon, bir araba ve 10 yıl belki daha fazlası ona çalıştığınız bir ev için hayatımızı satmayı öğretmişler.
Ev, araba almayı hayatımızın tek amaç haline getirmişiz. Hayattaki tek motivasyon kaynağımız o yaptıysa bende yaparımdı. Ama o yaptı biz başaramadık.
Çünkü onun dayısı vardı.
12 veya 24 ay kredi çekilerek gidilen 10 yada 20 günlük tatiller…
1 telefon için 24 ay taahhütler, kazanmadığın harcamalar hayattaki tek tatmin noktasının TV dizileri haline dönüştürülmesi ve televizyondakilerin aşklarıyla tatmin olup, gezgin programlarıyla dünyadan haberdar olan bir toplum olamaz.
MUTLU OLAMADIK…
Karın tokluğuna yaşamak zorunda kalan bir toplumun ilk etapta barınma sorunu ortadan kaldırmak için ev sahibi olmayı dilenmesi kaçınılmaz bir gerçektir. Çünkü gerçekçidir.
Dünyayı gezme hayali kurabilmesi için kişinin barınma, eğitim, sağlık ve güvenlik gibi temel ihtiyaçlarını tamamlamış olması gerekiyor. Bu bizim ekonomimizde mümkün olabilseydi, o güzel insanların hayalleri de başka güzelliklerde olurdu.
İnsanları yadırgarken biraz geniş çaplı, empati kurarak düşünmemizi tavsiye ederim. 3’te 1’ni göremedikleri hayatı nasıl hayal edebilsinler?
Sadece yapmamız gereken o ki, tüm yüklerimizi ve yanı başımızdakini severek kabullenmek ve bize bahşedilen kısacık ömrü zindana çevirmemek.